İşçinin canı sermayenin mi?

Geçtiğimiz günlerde Türkiye işçi sınıfının çalışma ve yaşam koşullarının bir yönüne ışık tutan önemli bir almanak yayınlandı. Konunun önemini anlatabilmek için önce kısa bazı alıntılar yapmam gerekiyor. “İş Cinayetleri Almanağı 2012, iş cinayetlerine dikkat çekmek, her gün 3 ila 5 işçinin hayatını kaybetmesinin olağanlaşmasına engel olmak, artarak devam eden ölümlerin “kader” ya da “kaza” olmadığını aksine ihmal, denetimsizlik, taşeronlaşma ve daha fazla kâr elde etme hırsı nedeniyle, göz göre göre meydana gelen cinayetler olduğunu göstermek için hazırlandı.”
Almanağın tanıtım yazısı şöyle devam ediyor: “İş Cinayetleri Almanağı 2012, sadece geçtiğimiz yıl basına yansıyan iş cinayetleri haberlerine yer vermiyor. Artık aramızda olmayan işçiler için sürdürülen adalet mücadelelerinin nasıl başladığı, süreç içerisinde nasıl yol alındığı ve gelinen noktada davalardaki son durumlar anlatılırken Adalet Arayan İşçi Aileleri’nin her ayın ilk pazarı düzenledikleri Vicdan ve Adalet Nöbeti’ne değiniliyor; ailelerin bir arada ve ısrarla tüm sorumluların yargılanmasını sağlamaya dönük çabalarına da yer veriliyor.” (Almanak, Adalet Arayana Destek Grubu (Kolektif) tarafından hazırlanmış ve BirUmut Yayınları tarafından yayınlanmış.)
Almanak, günlük gazetelerden, televizyonların haber bültenlerinden öğrendiğimiz iş cinayetlerini bir bütün olarak görmemizi sağlıyor. Bir arada görünce anlıyoruz ki, 365 günün sadece 42 gününde işçi ölümü gerçekleşmemiş. Yani işçiler pazar günleri de iş cinayetlerinden yaşamlarını yitirmişler. Geçen yıl toplam -aslında tespit edilebilen demek gerekiyor- 878 işçi iş cinayetlerine kurban gitmiş. İnşaat iş kolu iş cinayetlerinde başı çekiyor. Geçen yıl 279 inşaat işçisi yaşamını kaybetmiş. Tahmin edilebileceği gibi iş cinayetlerinin illere göre dağılımda İstanbul ilk yeri alıyor. İstanbul’da 102 işçi yaşamını yitirmiş. Temmuz ayı ise iş cinayetlerinin en yoğun gerçekleştiği ay olmuş. Geçen yıl temmuz ayında 110 işçi hayatını kaybetmiş. Her ay ise ortalama 73 işçi hayatını kaybediyor.
İşçilerin yaşam ve çalışma koşullarını az çok takip eden, sendikal mücadelelere ilgi duyan hemen herkes bu ölümlerin “kaza ya da kader” olmadığını, pek çok “iş kazasının” alınacak basit önlemlerle engellenebileceğini çok iyi biliyor. Ama alınan, alınacak olan her önlem sermaye için ek bir maliyet ve kârdan çok küçük bir fedakarlık demek. Almanağın tanıtımında yer alan “daha fazla kâr elde etme hırsı” bu durumu yeterince açıklıyor. İnşaatlar da, madenlerde, tersanelerde, tarımda patronlar tarafından alınması gereken önlemler ya hiç alınmıyorlar, ya da göstermelik bazı adımlar atılıyor. Denetim ise ya hiç yok, ya da son derece göstermelik.
Böylece patronlar sözleşme yaptıkları işçilerin sadece iş güçlerine el koymuş olmuyorlar. Onlar aynı zamanda işçilerin yaşamlarının da sahipleri oluyorlar. Sadece bu mu? İşçi tek başına yaşayan bir insan değil. Bir ailesi, annesi babası, belki eşi ve çocukları, yakınları var. Onlar da acıya, kedere boğuluyorlar, çocuklar öksüz, anneler evlatsız kalıyor, eşler eşini kaybediyorlar. Bu durumda sermaye işçinin sadece iş gücünü satın almış, canı üzerine ipotek koymuş olmuyor, aynı zamanda onun bütün bir yaşamına, ilişkilerine el atmış, onları da alt üst etmiş oluyor. Bütün bunlara karşın sermayenin işçiye layık gördüğü ücretin, bazı durumlarda “tazminatın” durumuna burada değinmeye ise hiç gerek bulunmuyor.
Bütün bunları dikkate aldığında, iş cinayetlerinin takibinin sadece işçi ailelerine ve bu konuya duyarlılık gösteren çevrelere bırakılamayacağı çok iyi anlaşılır. Özellikle sendikaların, sendika üyesi olsun ya da olmasın, iş cinayetlerine kurban giden işçilere sahip çıkması, işçilerin çalışma koşullarının düzeltilmesi konusunda kesinlikle sorumluluk almaları, bu konuyu olumlu bir çözüme bağlayacak inisiyatif göstermeleri gerekiyor. İş Cinayetleri Almanağı 2012 bütün bunları başta sendikalar olmak üzere, bütün ilgili ve sorumlu kesimlere yeniden hatırlatıyor.

http://evrensel.net/news.php?id=57622