Kaza değil cinayet, istenen adalet

İş cinayetlerinde ölenlerin ailelerinin başlattığı ‘Vicdan ve Adalet Nöbeti’, bundan sonra her ayın ilk pazarı yine Galatasaray Lisesi’nin önünde tutulacak. İşçi ölümleri bitmedikçe, onlar da mücadelelerinden vazgeçmeyecekler

Kaza değil cinayet, istenen adalet

Onlar, Türkiye ’de sayıları her gün 5 ila 8 arasında değişen, hayatlarını kazanırken kaybeden işçiler… Onlar. Ocak 2008’de Davutpaşa’da bir maytap atölyesindeki patlamada, Aralık 2009’da Bursa Kemalpaşa’daki ve Mayıs 2010’da Zonguldak Karadon’daki maden göçüklerinde, Şubat 2011’de OSTİM-İvedik’te meydana gelen iki patlamada, Kasım 2011’de Van ’daki ikinci depremde Bayram Otel’in enkazında, Şubat 2012’de Adana Kozan’da baraj inşaatındaki patlamada, Mart 2012’de Esenyurt’ta bir inşaatın şantiyesinde çıkan yangında ve hemen her gün fabrika ve atölyelerde, tersanelerde, HES inşaatlarında, elektrik dağıtım tesislerinde, dizi ve film setlerinde iş cinayetlerine kurban gidenler… Onlar, işverenlerin kâr hırsı, yetkililerin ise denetim görevlerini yerine getirmemesiyle oluşan ihmaller zincirinin sonunda ölümle tanışan hayatların sahipleri…
Onlar, Türkiye’de sayıları her gün 5 ila 8 arasında değişen, hayatlarını kazanırken kaybeden işçilerin aileleri… Onlar, en çok canı yananlar olarak başka canlar yanmasın diye adalet mücadelesi başlatanlar, ilgililerin tazminat parası pazarlıklarında mücadelelerini ceza davası açtırma yolunda devam ettirenler, sadece 1-2 kişinin değil tüm sorumluların yargılanmasını isteyenler… Onlar, sadece adına ‘kaza’ denen olaylarda hayatını kaybedenler için değil, meslek hastalıklarıyla yavaş yavaş ölüme sürüklenen işçiler için de adalet arayanlar…

Vicdan ve adalet nöbeti 

Bu sebeple aileler, 20 Mayıs 2012 tarihinden itibaren dokuz hafta boyunca her Pazar günü Taksim Galatasaray Meydanı’nda bir saatlik ‘Vicdan ve Adalet Nöbeti’ başlattı. Aileler oradaydı, aynı olaylarda yaralananlar oradaydı, destek verenler oradaydı… Galatasaray Lisesi’nin kapısına astıkları “İşçiler ölüyor, vicdanımız nöbette” yazılı koca bir pankartın önünde, yüzlerinde o pankarttan daha koca bir acıyla, her hafta farklı bir gazeteciyle sokak röportajı yaptılar. Adalet arayışlarını, başlarına gelenleri ve duruşmalardan bilgileri, basınla ve İstiklal Caddesi’nden geçenlerle paylaştılar. İzleyen topluluğa “Siz, çizginin bu tarafına geçmeyin diyedir mücadelemiz” diyerek başladılar söze, bu olayların herkesin başına gelebileceğini fark ettirdiler, yetkililere sorumluluklarını hatırlatmak üzere seslendiler…
Şimdiyse, Ramazan ayı ve adli tatil sebebiyle ara verdikleri Vicdan ve Adalet Nöbeti’ne, 16 Eylül Pazar gününden itibaren 10.’su ile devam ediyorlar. Bundan sonra, her ayın ilk Pazarı yine aynı yer ve saatte orada olacaklar. Sorumlular işçi kıyımından vazgeçmedikçe, onlar da mücadelelerinden vazgeçmeyecekler.

İş kazası değil, iş cinayeti 

İş organizasyonu ve çalışma koşulları, işyeri sahiplerinin kendi tercihleri doğrultusunda oluşturulur, bilinçli seçimlerin sonucudur. Dolayısıyla iş yerlerinde meydana gelen olaylar, kaçınılmaz olmadığı gibi hiçbir zaman kader, şans, rastlantı olarak da nitelendirilemez. Zaten bu zamana kadar okuduğumuz, bildiğimiz, yaşadığımız tecrübeler bize gösteriyor ki, gerekli önlemler alınsa, denetimler usulüne uygun yapılsa, adına kaza dedikleri bu olayların hiçbiri meydana gelmeyecek.
Davutpaşa’daki kaçak maytap atölyesinin ruhsat denetimi İBB, Zeytinburnu Belediyesi ve Bakanlığa bağlı iş müfettişleri tarafından yapılmış olsaydı, BEDAŞ’ta yedi yıl taşeron işçi olarak çalışan Erkan Keleş’e, elektrik direğine çıkmadan önce atma teli, eldiven, çizme, kontrol kalemi gibi temini basit işçi güvenliği materyalleri verilmiş olsaydı, ‘Arka Sıradakiler’ dizisinin setinde çalışan set emekçisi Selin Erdem, çekim arasında dinlenmek için binanın önündeki kaldırımda oturmak zorunda bırakılmasaydı, bu ölümlerin hiçbiri olmayacaktı. Ondandır ki, göz göre göre gelen bu ölümlerin adı bizce kaza değil, cinayettir!

Aslolan işçi güvenliğidir 

İsminde işçi değil ‘iş güvenliği’ ibaresi geçen yasalar, işçisinin sağlığını değil, işletmesinin iktisadi sağlığını gözeten, “ne olursa olsun, yeter ki işe zeval gelmesin” mantığıyla hareket eden işverenler ve pek tabii ki bugün ‘modern kölelik’ olarak anılan taşeron sistemi var olmaya devam ettikçe, emeğin ve emekçinin adı yok bu topraklarda. Daha geçen gün bir işçi, 6 yıldır çalıştığı otomobil fabrikasının deposunda kendini asarak intihar etti. İş arkadaşları ise savcı ve sağlık ekipleri gerekli işlemleri tamamlayana kadar bu görüntü karşısında işveren istedi diye çalışmaya devam etti. Üretim duramazdı, çünkü durduğu her an kaybedeceği paralar kadar değeri yoktu işverenin gözünde kaybedilmiş bir hayatın… Gazetelere yansıyan haberlere göre, aynı iş yerinde çalışan diğer işçiler, çalışma koşullarının çok ağır olduğunu, arkadaşlarının birçoğunun bu koşullarda çalışmaktan hasta olduğunu, ameliyat geçirdiğini veya bunalıma girdiğini anlatmışlar.
Bu trajik hikâyeler, hemen her işletmeden çalınıyor kulağımıza. Üstüne bir de duruşma salonlarında yaşananlar eklenince… Radikal’den Enis Tayman’ın 15.09.2012 tarihli ve “Mahkemede aranırken Instagram’da çıktı!” başlıklı haberine konu olduğu üzere, Zeytinburnu Belediye Başkanı, sanık olarak ilk kez ifade vereceği Davutpaşa davasına ‘sağlık problemleri’ nedeniyle katılmadı. Ancak duruşma saatlerinde yapmış olduğu gezinin fotoğraflarını, sosyal ağlar üzerinden paylaşmakta beis görmedi. Ya da 14.09.2012 tarihinde ikincisi görülen Esenyurt duruşmasında sanık avukatları, tazminat parasıyla “mağduriyetin giderildiğini” iddia ettiler dalga geçer gibi, asıl giderilmesi gerekenin, tüm bu vahşi çalışma koşulları olduğunu unutarak!

“Kör, sağır olmayın” 

Bunca iş cinayeti varken ortada ve bunlar hız kesmeden devam ediyorken, ailelerin haklı feryadını duymazdan gelmek zor. Onlar, iş cinayetlerini kamuoyunda daha görünür kılmak için başlattıkları Vicdan ve Adalet Nöbeti’nin her haftasında siyasi partilere, sendikalara ve tüm vicdan sahiplerine aynı şekilde sesleniyorlar: “Kör, sağır olmayın, iş cinayetlerini durdurmak için harekete geçin!”
Her an hepimizin başına gelebilecek bu felaketlerin durdurulması için bizim de yapabileceklerimiz olmalı mutlaka. En azından her ayın ilk Pazar günü nöbete giderek, onlara destek olduğumuzu gösterebiliriz. Ailelerin de dediği gibi: Verilen bu adalet mücadelesi, “kaybedilenler için borcumuz, geride kalanlar için sorumluluğumuzdur.”
* İTÜ, Şehir ve Bölge Planlama, doktora

http://www.radikal.com.tr/radikal.aspx?atype=radikaldetayv3&articleid=1102153&categoryid=42