Türkiye’de iş kazaları: naylon çadırda yanmak

Kristina Karasu, İstanbul

Boğazdaki ekonomik yükselişin karanlık yüzü: Türkiye’de ölümcül iş kazaları rutinleşti. Ülke Avrupa’da bu trajik rekorun sahibi. Hükümet isteksiz hareket ediyor, sendikalar güçsüz. Alman bir şirket de eleştirilerin hedefinde.

Hayatını kaybedenlerin resimleri İstanbul’un eğlence bölgesi olan İstiklal’in zeminini kaplıyor. Hepsi çalıştıkları yerde öldüler. Tersanelerde ve şantiyelerde, maden ocaklarında ya da film setinde. Yakınları ayda bir eylem yaparak toplumsal unutmaya karşı mücadele ediyorlar. Dövizlerindeki “iş kazası değil, cinayet” sözü gözleri alıyor.

İşçi Haydar Güney mikrofona konuşuyor: “Kardeşim vinçten düşerek öldü. Güvenlik önlemi yoktu ve bununla ilgili bugüne kadar hiçbir şey değişmedi. Kimse bize kulak asmıyor. Acımız dayanılmaz.” Gerçekten de gelen geçen hiç kimse Güney’i fark etmiyor.

Türkiye’de ölümcül iş kazaları ile ilgili haberler rutin hale geldi. Avrupa’nın hiçbir yerinde buradaki kadar sık meydana gelmiyorlar, Uluslararası Çalışma Örgütü ILO’ya göre Türkiye dünya çapında üçüncü sırada yer alıyor.

Türk sosyal güvenlik kurumunun istatistiklerine göre her gün ortalama beş kişi hayatını kaybediyor. Türkiye’de yasa dışı çalışma çok yaygın olduğu için gerçek rakam daha da yüksek olabilir.

Türk ekonomisi ayrıca son yıllarda dünyada en hızlı büyüyen ekonomiler arasında. İstanbul’da iş hukuku avukatı Ceren Uysal’a göre bu tesadüf değil. “Şirketler hızlı ve maksimum kar elde etmek istiyorlar. Bu yüzden insan hayatına değer verilmiyor.”

Ocak ayında Kuzey Türkiye’de Kozlu’da sekiz madenci gaz patlamasında hayatını kaybetmişti. 2011’de devlet deneticileri madende büyük güvenlik eksiklikleri tespit etmiş, fakat maden kapatılmamıştı. Uysal’a göre “iş güvenliği yasalarımız kötü değil, ancak uygulanmıyor. Denetimler ve ağır cezalar yetersiz.”

Maden devletin elinde fakat bir taşeron firma tarafından işletiliyor. Basın haberlerine göre firma daha önce inşaat sektöründe faaldi ve madencilikte hiçbir deneyimi yoktu. Ölenler madene güvenlik eğitimi verilmeden gönderilen tecrübesiz geçici işçilerdi.

Büyük şirketler yargılanmıyor

Taşeron sistemi Türkiye’de çok yaygın: Büyük firmalar ya da devlet şirketleri işlerini daha ucuz olan küçük işletmelere yaptırıyorlar. Bunların çalışanları genelde göç ile gelen vasıfsız işçiler ve çoğu zaman asgari ücretin altında ve sigortasız çalıştırılıyorlar. On kazadan dokuzu bu karanlık sistemde meydana geliyor.

Avukat Ceren Uysal’a göre yargı süreci ile ilgili olarak genelde taşeron firmalar suçlu ilan ediliyor. “Ve davalar genelde yıllar sürdüğü için çoğu o süre zarfında ortadan kayboluyor.” Diğer yandan büyük şirketler de yargılanmıyor.

Alman bir firma da bu tür bir dava kapsamına girdi. Mart 2012’de İstanbul’da Marmara Park alışveriş merkezinde çalışan sekiz inşaat işçisi yanarak yaşamını yitirmişti. Dondurucu soğukta ucuz naylon çadırlara yerleştirilmişler ve akşam üstü meydana gelen kısa devreyle yangın çıkmıştı. Güvenlik önlemi: yok.

Alışveriş merkezi Hamburg merkezli Otto-Group’a ait Alman ECE şirketi adına inşa edildi. Ayrıca Alman Deutsche Bank tarafından da finanse edildi. Fakat yaşamını yitiren işçiler Türk taşeron firması Kaldem A.S. tarafından işe alınmış. Saatte 2 Euro ücret için.

Çalışma bakanı Faruk Çelik kaza için önlenebilir dedi: “Sorumlu kim ise cezalandırılacaktır.”

Arada taşeron firmanın 12 çalışanı aleyhine dava açıldı, buna ECE Türkiye genel müdürü de dahil. Genel müdür sorumluluğunu reddetti. 220 milyon Euro’luk alışveriş merkezi Ekimde törenle açıldı.

Sendikalar yeni yasaya şüpheyle bakıyor

Ölümcül iş kazalarının üçte biri Türk inşaat sektöründe meydana geliyor. Sektör aynı zamanda ekonomik büyümenin motoru. Türk inşaat şirketleri Avrupa’nın en büyükleri arasında yer alıyor, Rusya’da, Ortadoğu’da ve Arap ülkelerinde gökdelen ve havaalanı inşa ediyorlar.

İş güvenliği mühendisliği şirketi Kaya’nın yönetim kurulu başkanı Kemal Kaya bu sektörü iyi biliyor. Aile şirketi Türk inşaat sektörünün prestijli projelerini yönetiyor. Kaya: “Büyükler dahil birçok şirket düşük maliyetle ve hızlı çalışmamız için üzerimizde baskı kurmaya çalışıyor. Buna girseydik kazalar programlı olurdu.”

Kardeşi Ali Kaya kazaların kaynağını Türk mantalitesinde görüyor: “Türkiye’de herkes kendi işinin patronu olmak istiyor. Birçok kişi profesyonel deneyimi olmadan kendi işini kuruyor, dikkatli davranmayıp risk yaratıyor. Çoğu zaman inşaatın sonuna kadar planlar üzerinde çizim yapılır. Bu kültürü değiştirmek uzun sürecek.”

Her ikisi de Ocakta yürürlüğe giren yeni iş güvenliği yasasını övüyor. Sebepsiz yere değil – bundan sonra her yerde Kaya kardeşler gibi güvenlik uzmanları ile çalışmak zorunlu olacak. Türkiye’deki AKP hükümeti bu yasayı Avrupa Birliği standartlarına uyum olarak tanımlıyor. Bir işçi işyerini çok tehlikeli görüyorsa artık, birçok Avrupa ülkesinde olduğu gibi çalışmayı reddedebilir.

Sendikalar yeni yasaya şüpheyle bakıyor. Teoride bu bir başlangıç fakat gerçek bambaşka, diyor sol tandanslı sendika DİSK’ten Serkan Öngel: “Türkiye’de işsizlik çok yüksek, ve işçiler haklarını talep ederlerse işlerini kaybetmekten korkuyorlar.” Sendikalar büyük baskı altında, İmza kampanyalarına ve grevlere sadece istisnai durumlarda izin veriliyor. Öngel’e göre “İşçiler sendika üyesi oldukları için sırayla işten atılıyorlar. Eylem yaptıklarında da polis tarafından dövülüyor ya da tutuklanıyorlar.”

Türk hükümeti www.invest.gov.tr internet sitesinden tüm dünyanın yatırımcılarını teşvik ediyor. Burada “Haftada 52,9 çalışma saatiyle Avrupa’nın en uzun çalışma süresi ve en düşük hastalanma oranı “, “düşük işgücü maliyetleri ” ve “Türk işgücünün özverisi” gibi yerel faktörlerden övgüyle bahsediliyor. Son on yılda 10.000’nin üzerinde insanın hayatına mal olmuş bir özveri.