Türkiye’nin Resmi Dini ve İş Kazaları

Geçen gün Antep’te 4. Organize Sanayi Bölgesi’nde bulunan Güneydoğu Galvaniz fabrikasında meydana gelen patlamada 9 işçi yaşamını yitirdi. “İş kazaları” sonucunda yaşanan ölümler bir katliam, sistematik bir “sınıf kırımı” halini aldı artık. Sadece 2012 yılında en az 878 işçi, “kaza” denip geçilen hadiselerde hayatını kaybetti. Yani her gün ikiden fazla işçi “kaza eseri” katlediliyor. Sistematik bir sınıf politikasıyla, işçi sınıfının sadece hakkını, hukukunu değil, teker teker işçilerin bizzat yaşamlarını hedefleyen acımasız bir saldırı, evet bir katliam bu. Burjuvazi taammüden katlettiği emekçilerin bedenleri üzerinde arsızca tepiniyor, ölülerimizi “büyüme” adlı zafer arabasının peşine takmış sürüklüyor. İşçi sınıfına dayatılan güvencesiz, taşeron çalışma koşulları son olarak Kozlu’daki kaza-katliamda açıkça gözler önüne serildiği gibi, bu ölümlerin temel sebebi. Sermaye iş güvenliği ve iş sağlığı kurallarını küstahça hiçe sayıyor. Ancak basitçe “kâr hırsı” deyip geçmeyelim, kelimenin gerçek anlamında bir “sistem” meselesi bu.

Αntep’teki olay hakkında meclis kürsüsünden bilgi veren başbakansa ölü sayısının kendi söylediği gibi beş değil de daha fazla olduğu yönünde ikaz edilince “neyse” deyip geçiştiriveriyor. “Üçün beşin hesabını yapmayın” dercesine. Saymaya gerek yok nasıl olsa. Nasıl olsa herkes “üç, hatta yetmez beş” çocuk yapsa “açık” gani gani kapatılacaktır.

İşçiler sermayenin “büyüme” sunağında her gün kurban ediliyor. Sermaye için her gün yeni bir “kurban bayramı”. Marx kapitalizmin tam da bu cinai açgözlülüğünü, kan emiciliğini tasvir etmek için sıklıkla sermayeden kadim Tanrı Moloch olarak bahseder. Fenikeliler ve başka birçok Doğu Akdeniz kültüründe tapınılan Moloch inancında insanların, özellikle de çocukların kurban edilmesi temel önemdeydi. Hükmünün sürmesi için çocuklarının kan ve canına ihtiyaç duyan acımasız tanrı imgesi, Marx için kapitalist uygarlığın barbarlığını tasvir etmek için çok kullanışlıydı. 1844 El Yazmaları’nda şöyle yazar mesela: “Para her şeyin celladıdır, o uğruna her şeyin kurban edilmesi gereken Moloch’tur. Gerçekten para, uğruna gerçek zenginliğin feda edildiği Moloch olarak görünür.” 1864’te Enternasyonal’e bir hitapta ise kapitalist sanayileşmeyle Moloch arasında bir kıyasa başvurur: “Vampir gibi bir endüstri insanın, özellikle de çocukların kanını emmelidir. Kadim zamanlarda çocukların kurban edilmesi Moloch dininin temel ritüellerinden biriydi. Fakat bu ritüel ancak nadir zamanlarda, belki yılda bir defa tatbik edilirdi. Dahası Moloch’un özellikle yoksul insanların çocuklarına dair bir tercihi yoktu.” Yani Marx’a göre kadim Moloch’un barbarlığı,  kapitalizmin “modern” ve sistematik barbarlığı yanında “solda sıfır” kalmaktadır.  Çünkü bir başka yerde yazdığı gibi, “Moloch benzeri sermaye, bütün dünyanın kurban edilmesini kendi hakkı saymaktadır.”

Marx’taki Moloch misali burjuva uygarlığı imgesi, Fritz Lang’ın 1927 tarihli Metropolis filminde tam manasıyla dehşetengiz bir görsel tasvire kavuşur. Filmin bir bölümünde şehrin zengin ve kudretli yöneticisinin oğlu Freder, işçi sınıfını tanımak için alt-şehre iner. Burada makine başında bir işçinin bir “iş kazası” sonucu ölümüne şahit olur. Az önce işçinin ölümüne sebebiyet vermiş makine, Freder’in gözleri önünde Moloch’a işçilerin uğruna kurban verildiği acımasız tanrıya dönüşür.

​Kapitalist emek sürecinin gaddar tanrı Moloch olarak tasvirinin başka örnekleri de vardır elbette. Mesela Allen Ginsberg , “Howl and Other Poems” adlı şiir derlemesinde “makineleşmiş” Moloch’u kapitalist sanayi uygarlığını betimlemek için kullanır: “ Moloch ki onun zihni saf makinedir! Moloch ki onun kanında para akmaktadır! Moloch ki onun parmakları on ordudur! Moloch ki onun göğsü yamyam bir dinamodur! Moloch ki onun kulağı duman tüten bir bacadır!” Bazen Moloch’un adı hiç anılmaz . Orhan Kemal’in “Bereketli Topraklar Üzerinde” adlı romanında harman dövme makinesinin Ali’nin bacağını “yemesi” gibi. Burada Moloch bir batöze dönüşmüştür; ismi anılmaz ama insan etiyle beslenen kapitalizmin makine tanrısı hazır ve nazırdır.

Her tanrı gibi Moloch’un gücü de sorgulanamamasından gelir. Sorgulamanın anlamı yoktur diye kafamıza kakılır her gün: Kaderimizde Moloch tarafından ne yazılmışsa o olacaktır. İşçi ölümleri “kader” denip, “alınyazısı” denip geçiştirilmiyor mu? Dolayısıyla madende, tersanede, fabrikada, inşaatta ölmek “doğaldır”, kapitalizmin “doğal” olması gibi, Moloch’un buyurduğu gibi… Zaten bu ülkenin başbakanı da Moloch’a koşulsuz bir adanmışlıkla davranmıyor mu? Onun Moloch’a verilmiş kurbanların sayısına karşı gösterdiği pervasızlık adanmışlığının, imanının en kuvvetli işareti değil mi? Erdoğan’ın “gericiliği veya “dinciliği” derken aklımızda bulunsun. Onun “dini” belli. O Moloch’a iman ediyor. Evet Türkiye’nin resmi dini (anayasasında yazmasa da) bellidir; kapitalist modernliğin mekanize Moloch’u bu memleketin hâkim, müesses dini, imanıdır.

Foti Benlisoy

http://antikapitalisteylem.org/makaledetay.php?&id=355